/
/

Kadına Yönelik Şiddet ve Toplumsal Cinsiyet

Köşe Yazarımız Hande Ustamahmut’un kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine kaleme almış olduğu köşe yazısını siz değerli okurlarımız ile paylaşıyoruz

Yayınlama: 13.02.2024
A+
A-
Hande Ustamahmut | Sosyolog & Yazar | torgazete.com Köşe Yazarı

    Türk Dil Kurumu’na göre şiddet, “Bir hareketin, bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik, bir hareketten doğan güç, duygu veya davranışta aşırılık” olarak tanımlanmıştır.  

    Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ise şiddet, “kendisine, başka birine, bir gruba ya da topluma karşı kasıtlı bir şekilde fiziksel baskı ya da güç uygulamak, tehdit etmek ya da eyleme geçirmek, yaralama, ölüm, psikolojik zarar, gelişim bozukluğu ya da bu durumların meydana gelme olasılığını artırmak.”  şeklinde tanımlanmıştır.

    /

    6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 2.maddesine göre ise şiddet, “Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış.” Olarak tanımlanmıştır. Şiddetin tanımlarından da anlaşılacağı üzere şiddetin yalnızca fiziksel boyutu olmadığı görülmektedir. Bu noktadan hareketle şiddete en çok maruz kalan kesimin çocuklar, yaşlılar, kadınlar ve LGBT bireylerinin olduğunu söylemek mümkündür. Bilhassa kadınların yaşamış oldukları şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle doğrudan orantılıdır. Zira feminist perspektif açısından bakılacak olursa şiddet, erkek egemen zihniyetin nihai sonucu olarak kabul edilmektedir. Bu zihniyet, temel saiklerini patriyarkal sistemin neden olduğu güçten almaktadır. Kültürel normların cinsiyet rollerine bağlı olarak dayattığı bu anlayış, erkeğin kadın üzerinde tahakküm kurmasının temel sebepleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda yaşadığımız toplumda kadın-erkek eşitsizliğinin sebebi olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddetin yaşanmasında itici güç olmaktadır. Kadınların özgürleşmesinde engel oluşturan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, birçok toplumun yaşadığı evrensel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim 2002 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi Özel Komitesi’nin açıklamasına göre 16-44 yaş arasındaki kadınların ölüm sebeplerinin temel nedeni, ev içi şiddet olarak açıklanmıştır. Bir insan hakkı ihlali olan şiddet, BM Kadının Statüsü Komisyonu tarafından şu şekilde ifade edilmiştir: “ Kadınlara, fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek veya kadınların acı çekmesine neden olabilecek, gerek kamu gerekse özel alanda yapılan bu tip davranışlara yönelik tehditleri ve kadınların özgürlüğünün zorla kısıtlanmasını da içine alan şiddete yönelik her türlü cinsiyetçi davranışı içerir.” Bu tanımdan hareketle şiddetin bireylerin cinsiyetleri nedeniyle maruz kaldıkları eylemler olduğunu söylemek mümkündür. Cinsiyet eşitsizliği noktasında farkındalık oluşturmaya çalışan feminist aktivistler, şiddetin birçok sebebi olduğunu kabul etmekle birlikte en bariz sebebinin patriyarkal sistemin sonuçlarını olduğunu analiz etmişlerdir. Yüzyıllar boyunca erkeğin logosun(aklın) ve gücün temsili olarak kabul edildiği bir kozmosta kadının edilgen konumu telafisi zor olan sonuçlara neden olmuştur. Zira bu anlayış hem kamusal hem de özel alanda kadınların birçok sorunla karşılaşmalarına neden olmaktadır. Patriyarkal sistemin kaynağını aldığı temel argüman, Freud’un deyimiyle “anatomi kaderdir” zihniyetine dayanmaktadır. Biyolojik determinizmden güç alan patriyarkal sistem, kadını pasif, duygusal ve edilgen olarak konumlarken; erkeği her daim gücün simgesi olarak kabul etmektedir. Bu noktadan hareketle şiddetin temel sebeplerinden birinin ataerkil anlayış olduğunu söylemek mümkündür. Bunun dışında şiddetin ekonomik yetersizlikler, alkol- uyuşturucu kullanımı ve psikolojik rahatsızlıklar gibi pek çok sebepleri de mevcuttur. Ancak şiddetle mücadelede bunlar bir bahane olmamalı ve meseleyle ilgili hukukî anlamda somut adımlar atılmalıdır. Her şeyden önce alanda olumlu dönüşler alınabilmesi için bizzat erkeklerin de sahada olduğu çalışmalar yürütülmeli ve konuyla ilgili eğitim programlarının sıklığı artırılmalıdır.  

    /
    Yazarın Son Yazıları
    Bir Yorum Yazın
    Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

    Henüz yorum yapılmamış.